Bugün en gelişmiş tür kabul edilen insanın bile temel davranış güdülerini ilkel beynimiz kontrol ediyor. Bunların başında ise tüm canlılarda da ortak olan bir özellik var; Hayatta kalmak.
Hayatta kalmak kavramına ise modern dediğimiz bu dünyada farklı anlamlar yüklenmiş. Eskiden çalıların arasında çıkma potansiyeli olan bir yırtıcıya karşı geliştirdiğimiz beyin kimyasallarını, hayatın farklı durumlarında karşılaştığımız risklere karşı salgılar olmuşuz.
İnsan yapısı gereği değişimle, beklenmeyenle karşılaştığında hayatta kalma kimyasallarını sık kullanmaya başlayınca stres dediğimiz durum karşımıza çıkıyor. İlginçtir ki biz stres ile gene ilkel beyimizin bize verdiği silahlarla savaşıyoruz.
Bundan on küsur yıl önce bir dizi çalışmanın parçası olarak uzayda deneyler yapmaya giden gönüllü bir amatör grup, yanlarında birkaç örümcek götürdüler. Örümcekler hayatta kalmak için ağ örerek avlanan canlılar. Bu ağlarını örerken kendilerini A noktasından B noktasına götürecek ilk adım için yer çekiminden faydalanıyorlar. Sonunda da ağırlık merkezi sağ üst noktaya yakın bir muhteşem ağ görseli ortaya çıkıyor.
Ancak uzayda yerçekimi yok. Bu demektir ki milyonlarca yıldır öğrendikleri gerçeği kullanamayacaklar. Diğer yandan hayatta kalmak duygusu onlara vazgeçmemelerini kodlamış. Defalarca başarısız denemeler yapıyorlar, yorulmuyor ve vazgeçmiyorlar. Sonunda bir su böceği gibi havada yüzmeyi öğreniyorlar, uzay aracının ışığından yön bulmayı öğreniyorlar ve ağlarını kuruyorlar. Bu sefer ağın ağırlık merkezi merkeze çok daha yakın oluyor üstelik. Ağın altında saklanmıyor ve üstünde başka bir yerde durmayı öğreniyorlar.
Değişime uyum sağlamak kolay ve konforlu bir şey değil ama hayatta kalmak adına bize öğretilen kadim kodun gerektirdiği bir gerçek. Bu kadim kodun gücüyle, bir örümcek yer çekimsiz ortamda ağ kurmayı öğrenebiliyorsa, iş ya da özel hayatımızın bize getireceği beklenmedik değişimlere karşı içimizdeki bu muhteşem gücü kullanabiliriz.
Sevgiyle kalın.